Boşa dememiş büyükler, aslan yattığı yerden belli olur diye.
Belki hayat koşturmacası sırasında evimize fazla zaman ayıramıyor olabiliriz.
Yani, tüm gün çalışıyoruz, dışarıdayız bir şekilde, ve evimiz akşam olunca
dinlenmek ve uyumak için kullandığımız bir liman gibi. Ama ne olursa olsun,
ister işten güçten, isterseniz de pek evde oturmayı sevmeyen bir insan
oluşunuzdan olsun, ne kadar az vakit geçirirsek geçirelim, karşı
çıkamayacağımız bir gerçek varsa o da evimizin bizi yansıttığıdır.
Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim gibi bir
durum aslında bu: Bana evini göster, sana kim olduğunu söyleyeyim gibi bir şey.
Ki doğruluk payı da var. Örneğin benim evimde televizyon yok. Çok basit bir
çıkarımla bu bilgiyi edindiğinizde bile benim hakkımda birkaç yargıya
varabilirsiniz. Demek ki ben dünyadan haberdar olmak için televizyonu değil,
bilgisayarı ve interneti kullanıyorum. Ya da duvarlarım kanvas tablolarla dolu diyelim –ki öyle. Ne demektir bu, mekanda
hareket oluşturabilecek eşyaları seviyorumdur ve de sanata ilgim vardır. Zigon
sehpa yerine orta sehpa kullanıyorum
mesela. Buradan da evimin aslında çok da küçük olmadığı sonucuna varılabilir.
Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, elbette birinin evine
bakarak onun hakkında yüzde yüz bilgi sahibi olabilmeniz de imkansızdır. Zira
Mevlana’nın sözünü unutmamak lazım: Nice tatlılar var dır
ki şeker gibidir, fakat o şeker içinde zehir gizlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder